Müzik Geçmişi   Konserler   Eğitim   Metodlar   Besteler   Gitarlar   Fotoğraflar   Ropörtajlar   Videolar   İletişim


Ulvi Afşar ile .....


Ulvi Afşar 1940 doğumlu. Ben kendisiyle 60lı yılların sonuna doğru tanışmıştım. Mutlu Torun'un yakın arkadaşıydı ve bizi de o tanıştırdı. Acıbadem'de küçücük bir odada çalışırdı. İlk flamenko notalarını da orada yazdı. Kimsenin bilmediği zamanlarda 'bakın şu fandangoyu çalıyorum' diye açıklama yaptı radyo programlarında. Uzun yıllar Kadıköy'de Odeon Müzik'in yöneticiliğini yaptı. O günden bu yana gerek sürekli canlı tuttuğu flamenko ateşi ve paylaşımcı yaklaşımı ve hepimizin hocası oldu.

Türkiye'de Flamenko başlığı altında ilk akla gelen isim Ulvi Afşar. Bu nedenle bu serinin ilk söyleşisini de onunla yapmak farz olmuştu. Benim için çok keyifli bir söyleşi oldu ve camiamız için bir ilk aynı zamanda. Umarım severek okursunuz. 

Ilgaz Benekay: Ulvi Abi bildiğim kadarıyla siz Türkiye'deki şu anda en eski flamenko gitaristisiniz , flamenko tutkusu nasıl başladı sizde?

Ulvi Afşar: Müzikle benim bir ilgim yoktu biliyorsun. Gençliğimde, askerden  geldikten sonra  klasik gitar dersi aldım Rıza Başkalıoğlu'ndan bir sene süreyle. Çok dostluğumuz oldu sonra onunla. O aralar Yüksekkaldırım'a çıkardım, oraları gezerdim ... notalar vardı ... gitarlar vardı... teller vardı. Sonra bir ara gözüme bir plak ilişti. O plak Carlos Montoya idi. O plağı aldım, hala bende durur. Gitar olduğu için aldım ama ne olduğunu bilmiyordum. O zamanki şartları biliyorsun. Bundan 45 sene evvel dinlemek çok zordu. Philips'in kapaklı bir pikabı vardı, kolundan tutup götürüp dinlerdin. Sonra o plağı dinledim ama klasik gitar çaldığım halde o müziğe anlam veremedim.

Ilgaz Benekay:  ... ve sizi çarptı.....

Ulvi Afşar: Çarptı tabii hem nasıl çarpmak. Rasgueadoları yaptı adam takatakataka... böyle bir takım sesler geliyor. 'Aman Ya Rabbi! Bu nasıl yapılıyor ya gitarda, tremolo yapıyor yukarda basta tek kişi vuruyor, acaba 2 kişi mi? ' falan diyorum. Aşağıda melodi giriyor. Ben bunu bir araştırayım dedim, nasıl oluyor. Nasıl çalınıyor bu gitar? Sonra benim İtalya da bir arkadaşım vardı. Askerliği beraber yaptık.O'na ona bir mektup yazdım. Böyle böyle ben gitara başladım. Nota istedim, bana Tarrega'yı göndermiş. Burada yoktu o zaman flamenko notası. Sonra o notanın üzerinde bir adres vardı. O adresle bir takım yazışmalar yaptım. Nino Musical Espanol diye bir yer. Oradan bir takım notalar geldi . Sonra daha başka kaynaklar edinmeye başladım ...

Ilgaz Benekay: Bütün o kaynakları sonra bana da sundunuz. Bütün o eski notalar. Hep hatırlıyorum onları...
 
Ulvi Afşar: Flamenko'yu araştırırken hep eşime söylerdim ben: ' Ya ben İspanya'ya gitmezsem gözlerim açık giderim'. O da pek razı oldu olmadı derken 1971 yılında ben İspanya'ya gittim. Daha yakından göreyim bakalım nasıl yapıyorlar diye. Bu adamlar nasıl çalışıyorlarmış diye. Madrid'de 10 gün falan kaldım. Rafael Nogales diye bir adam var. Duymuşsundur ismini.
 
Ilgaz Benekay: Mutlu Ağabey de galiba ondan ders almış....
 
Ulvi Afşar: Evet, O da çalışmış Nogales ile. Çok sürmedi,  2 gün çalıştık, olayı görmek açısından. Yoksa orada kalacağım 5 gün zaten topu topu. Orada 2-3 gün o adamla bir çalışmamız oldu. Sonra Luis Maravilla'nın dükkanını buldum. 
 
Ilgaz Benekay: Hala yaşıyor biliyor musunuz Luis Maravilla, 90 küsür yaşında?
 
Ulvi Afşar: Bende imzalı bir kitabı var, hala durur. Sonra onunla konuştuk. Bilgi aldım. Daha oradan bir çok kaynaklar aldım o günkü paramıza göre. Plaktı, kasetti ne bulduysak. Derken  işin içine böyle yavaş yavaş girdik.

Hiç bir şey yok o zaman, televizyon dahi yok. Bir tek radyo. Nota yok, telefon yok. O şartlar altında işte bir takım şeyler yapmaya çalıştık. Sonra 1971'de radyoda bir program yapma fırsatı çıktı. İlkin Bey sağolsun. İlkin Aktüze. Onu da anmadan geçmeyelim burada, çok iyi bir insandı. Flamenko'nun duayeni diyebiliriz. Çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz.
 
Bir gün bir arkadaş evinde toplantıdaydık. İşte orada gene hep beraber, o çalıyor, bu çalıyor herkes bir şeyler çalıyor . O ara ben de çaldım. 'Bir radyo programı yapalım seninle' dedi İlkin.'Olur'  dedim. İşte öyle bir program yaptık 1971'de. Birkaç ay devam etti . Hatta o zaman aramıştım seni: 'Aç Ilgaz radyoyu, işte şu radyoda çalıyor'  diye. İşte flamenko tutkusu böyle başladı. O tutku hala devam ediyor. Yaş 65,  hala devam ediyor o günkü gibi. Ama bu arada kaybolan nedir? Bazı eksikliklerden dolayı, bazı hadiselerden dolayı çalma işine çok fazla yönelmiyorum. Ama araştırma, okuma, yazma yine hep devam ediyor, bırakmış değilim. O tarafı zaten ölene kadar da bırakamam. Ben böyle gelişiyorum.
 
Ilgaz Benekay: Canteye eşlik şimdi flamenkoda daha çok tercih ediliyor, hani denir ya bütün seyircisiyle bir duende olabilmesi için baile yani dans, şarkı ve gitarın beraber olması, Endülüs'te eğilim bu şimdi ...
 
Ulvi Afşar: Elbette,  onların bütünlüğü zaten sana etki ediyor... keşke biz de yapabilseydik ....
 
Ilgaz Benekay: Çok doğru, tabii o günkü şartlarda tamamen gitar çalma yani aynı Sabicas'ın, Paco de Lucia' nın yaptığı gibi olmak zorundaydı. Solist gitarı çalmak imkansızlıklardan da oluyor diye düşünüyorum ben. Çünkü bir şarkıcımız yoktu ki onla oturup çalışalım. Dansçımız yoktu ki oturup eşlik edelim...
 
Ulvi Afşar: Doğru yoktu ama sen de biliyorsun ki flamenkonun geçirdiği bir takım evreleri var. Flamenkonun doğduğu 1800'lü yıllarda çingene halk, birbirine kenetlenmiş yoksul halk tamamen kendileri için icra ediyorlardı.
 
Ilgaz Benekay: Çok doğru. Düğün için, ölüm için ...
 
UlviAfşar: Yani kendileri için. Başka yerlere kesinlikle çıkarmazlardı bu müziği. Ondan sonra zaman olur 1900'lü yıllara gelindiğinde artık sahneye dökmeye başladılar. O zaman Ramon Montoya ilk defa solist olarak çıktı. Daha sonra Paco de Lucia'lar falan. Dünyaya açılmaya başladı bu olay. Bugün ise gördüğün gibi artık her şey avucumuzun içinde. İlk zamanlar hatta gitar dahi yokken sırf şarkı vardı. Sonradan şarkıcıya eşlik için gitar çıktı. Yeni gelişmeler bu şekilde oluyor.  Bunun da sonu yok. Bakalım nereye kadar gidecek.  

Ilgaz Benekay: Ulvi Ağabey genç flamenkoculara ne tavsiye ediyorsunuz, flamenko öğrenmeleri gelişmeleri için? Her türlü imkan var ellerinin altında, internet var ....
 
Ulvi Afşar: Valla şimdi benim tavsiye edeceğim bizim yaşadığımız olaylardan dolayı söylemek istiyorum. Birincisi çok çok dinlemeleri lazım. En önemlisi dinlemek. Dinlerken de eğer mümkünse tabi notayla sesi birlikte dinlemek, onlara kendi kapasiteleri gereğince eşlik edebilmek, onlarla birlikte çalabilmek ya da bu günkü imkanlar çok geniş. Dediğim gibi o ses ağırlaştırıcılar, ses hızlandırıcılar, bir sürü programlar yani bugünkü imkanlar daha müsait. Dolayısıyla her türlü şeyi yapabilirler. En doğrusu da dediğim gibi sesle ve notayla birlikte ve ağır olarak önce devamlı ağırdan başlayıp normal hıza yaklaşmaları. Bir de mesela kendilerini aynada kontrol ederlerse, çalarken pozisyonlarını falan herhalde daha mantıklı olur. Bir de tabi  iyi bilenden öğrenmeleri.
 
Ilgaz Benekay: Tavsiyeleriniz için çok teşekkür ediyoruz Ulvi Ağabey. Arada yayın hayatında da bazı dergilerde de yazılarınız çıktığını biliyorum ben. Onlardan bir parça bahsedebilir misiniz?
 
Ulvi Afşar: Sanıyorum 1988 yılıydı. Müzik diye bir dergi çıkarılıyordu. Çeşitli müzikleri konu alan, içeriği tamamen müziksel olan bir dergi. Burada caz da bahsediliyor, pop da bahsediliyor, rock da bahsediliyor. Her türlü müziğe yer veriliyordu. Flamenko da tabi bahsediliyor. Flamenko için benden bilgi alıyorlar ve bu temastan sonra da bir süre, 5-6 fasikül orada ben yazdım. Fakat maalesef hep Türkiye'de olduğu gibi bu müzikle ilgili mecmuaların pek fazla ömrü olmadı.

Ilgaz Benekay: Biraz da konserlerinizden bahsedelim, Mutlu Ağabey ile konseriniz olmuştu galiba...
 
UlviAfşar: Biliyorsun daha önce çok konserlerim oldu Bahadır' la falan. Ak Sanat'ta, Fransız Kültür'de. En son konserimiz Cemal Reşit Rey'de gene Bahadır, ben gitar ikilisi, Mutlu Torun, Umut bir de Ferruh Yarkın perküsyon çaldı. 4'lü grup olarak ama bunların hepsi dördümüz beraber birlikte değildik. Mesela Bahadır' la ben 2 gitar çaldık. Mutlu'yla ben gitar-ud çaldım mesela 3-4 parça. Ondan sonra grup olarak hep beraber gitar ud çaldık, perküsyon dahil. Bu şekilde 2002 aralık ayında Cemal Reşit Rey'de bir konserimiz oldu. Ondan sonra da zaten noktalamış gibi oldum ben gitar çalma hayatını. Konser vermiyoruz artık.
 
Ilgaz Benekay:  99 yılı Marmara depremi sadece şöyle bir sarsıldım geçtim gibi olmadı sizin için.... Yalova'da kayıplarınız oldu .... bu bahsi açıp sizi üzmek istemezdim ama ...
 
Ulvi Afşar: Hayat devam ediyor. Ben tesadüf eseri Küçükyalı'daydım.  İşte koştura koştura gittik bir umutla. Her yer yerle bir maalesef. İşte orada hem eşimi hem de kızımı kaybettik.
 
Ilgaz Benekay: Aynı zamanda parmağınızı da kaybettiniz...
 
Ulvi Afşar: Evet, ondan sonra da işte bu çöküntü ile bende gitar çalmaya karşı bir isteksizlik doğdu. Bir kere psikolojik olarak bir parmağın eksikliği, gerçi flamenkoda çok fazla kullanılmasa da yani insanı bir görüntü olarak ve denge olarak rahatsız ediyor.
 
Ilgaz Benekay: Ayrıca sizi çok takdir ettiğim bir konu vardır. Bildiğim kadarıyla sağ elinizin orta parmağında çok ufak bir sakatlıktan ötürü i ve a ile picadoları yapardınız ve çok hızlı yapardınız. Onu da biliyorum.
 
Ulvi Afşar:  O da gençlikte tendonit olmuştum. Dolayısıyla kaynatırken bu tendon oynamamaya başladı. Dolayısıyla şu anda sakat bir adam pozisyonundayım. Yani bir parmak yok, diğer parmağında tendonun biri oynamıyor. Buna rağmen konserler de veriyorduk yani. O zaman gençler bunu görmeli. Sapasağlam parmaklarla sapasağlam eller var. Neden çalmayalım?

Ilgaz Benekay: İşte bunun için açtım ben bu konuyu, konsere de çıktınız buna rağmen?
 
Ulvi Afşar: Cemal Reşit Rey'de bu vaziyetteydim, sağlamken değil. Afişleri falan duruyor. Dolayısıyla insan arzu ettiği takdirde yapamayacağı bir şey yok. Ama bir takım yol göstericilerin de mutlaka olması lazım.

Ilgaz Benekay: Sizin bize yol gösterdiğiniz gibi ...
 
Ulvi Afşar: Estağfurullah, yani bu günkü imkanlar olsaydı bu gün belki çok daha farklı şeyler olurdu.
 
Ilgaz Benekay: Ulvi Ağabey, cenazede ve ondan sonra geçen uzun süre içinde sizi çok çökmüş görmüştüm. Yalnız ben bugün bu röportajı yaparken çok mutluyum. Niye biliyor musun? Çünkü ben karşımda bir zamanlar Odeon Mağazası'nda gözleri pırıl parlayan Ulvi Ağabey'i görüyorum karşımda. 
 
Ulvi Afşar: İltifat ediyorsun. Sağol.

Ilgaz Benekay: Hatta ben ilk Ramirez' imi sizden almıştım. Bu anlamda da çok güzel bir gitar sahibi olmuştum sayenizde.
 
Ulvi Afşar: O Ramirez'den de ben evde bir takım eşyalar almıştım o zaman.
 
Ilgaz Benekay: Biliyorum. Zaten o sebeple vermiştiniz. Benim için çok mutlu anılar bunlar. Tarih bunlar gerçekten.

Ulvi Afşar: 45 sene aşağı yukarı, Türkiye'nin flamenko tarihi de aslında bu şekilde başlıyor diyebiliriz.  Ama şu anda ben de hakikaten sevinçliyim. O zaman sadece 1-2 kişiydik, şimdi çok genç var,  takdir ediyorum. Bir çok çalan var, çok gruplar var.Yapmaları lazım diyorum. Çünkü ellerinde imkanları var. Bizim gibi değiller yani.
 
Ilgaz Benekay: Ama artık siz de bütün modern çağın imkanlarını kullanıyorsunuz. Bilgisayarda nota yazımınızı gördüm. Ne kadar hoşuma gitti.
 
Ulvi Afşar: O program çok güzel evet. İnşallah bütün o notaları paylaşacağız gençlerle.

Ilgaz Benekay: Bu röportaj sonunda Türk flamenkoculara söyleyeceğiniz son sözleri dinleyelim sizden...
 
Ulvi Afşar: Valla son söz olarak dediğim gibi daima çalışsınlar. Günde ne kadar vakit buluyorlarsa. Çalabildikleri kadar çalsınlar. Çünkü başarının sırrı çok çalışmaktan geçer biliyorsun. Sen hocasın biliyorsun. Ben de hocalık yapıyorum şu anda. Grup dersi olarak iki kişi almış olsun. Birine veriyorsun. Aynı dersi öbürüne de veriyorsun. Bir hafta sonra geliyor. Öbürü aynı yerde, öbürü gitmiş bilmem nereye. Yani dolayısıyla çalışan yapıyor, çalışmayan bir yerde kalıyor. Yani istediğin kadar biliyorum, anlıyorum de çalışmadığın takdirde hiçbir şey olmuyor. Mutlaka çalışmak lazım. Dinlemek lazım dediğim gibi. Aşağıdaki notayı mukayeseyle dinlemek lazım. İşin özünü anlamak lazım. Yani aksanlarını, vurgularını, tempolarını, ritimlerini yani bilinçli çalışmak lazım. Biz zamanında sen hatırlıyorsun çok bilinçsiz çalıştık. Yani Soleares dediğin zaman Soleares çalıyorsun ama ne çalıyorsun belli değil. Şimdi diyorsun 12 zamanda biter. Vurgusu üçtedir, 6 dadır vb. Bunu diyebiliyorsun yani. Biz bunu diyebilmek için ne kadar zaman aştık biliyorsun. Ama şimdi gençler hemen bunu diyebiliyorlar.
 
Ilgaz Benekay: Ulvi ağabey bu röportajın sonuna gelirken benim bu röportajı okuyanlara tavsiyem gerçekten sizi gitar çalanlar özellikle örnek almaları. Parmağı sakat bile olsa hiç yılmadan, savaş vererek en güzel şeyleri yapmaya çalışması, bir de ben kendi adıma diyorum ki iyi ki Carlos Montoya'nın plağını bulmuşsunuz, iyi ki dinlemişsiniz de bizler bu şekilde bu yollara çıkmışız. Böyle düşünüyorum.
 
Ulvi Afşar: Teşekkür ederim.
 
Ilgaz Benekay: Peki… her şey için çok teşekkür ederiz.

Ilgaz Benekay 3. 9. 2005 İstanbul


Copyright 2005 Ilgaz Benekay, Ilgaz Benekay'ın kişisel sitesidir ve tüm hakları saklıdır. Tasarım Tanaltay Net tarafından yapılmıştır, hosting EVO tarafından yapılmaktadır.